Joanne "Jo" Rowling (d.
31 Temmuz 1965)
İngiliz Şövalyelik Nişanı'na sahip J. K. Rowling olarak romanlarını yazan ve
Harry Potter serisiyle tanınan
İngiliz yazar. Yazmış olduğu Potter serisi dünya çapında birçok dile çevrilmiş ve 400 milyona yakın kopya satmıştır.
Harry Potter'dan Önceki HayatıJ.K. Rowling 31 Temmuz 1965'te
Chipping Sodburry İngiltere'de doğdu. Ailesiyle birlikte
Bristol'e
daha sonra da Chepstow'a taşındı. Liseyi Wyedean Comprehensive'de okudu. Exeter Üniversitesi'nde
bir yıllık Fransa'da okuma da dahil olmak üzere
Fransızca ve klasik edebiyatlar okuduktan sonra
Londra'ya yerleşerek araştırmacı ve çift dilli bir sekreter olarak Amnesty International'de çalışmaya başladı. İlk Eseri Harry Potter Oldu!
Joanne Rowling'in ismini Joanne Kathleen Rowling'e değişme sebebi
ilk kitabı yayınlayan "Blommsbury"'in korkusudur. Blommsbury; genç erkeklerin
kitabın yazarının kadın olduğunu öğrendiklerinde
kitabı okumamak istemesinler diye ismini erkek ismine benzetmek için "J.K. Rowling" şeklinde kullandı. Küçükken herkes onu "Jo" diye çağırırdı sadece birisi ona cok kızgınken "Joanne" derdi.
Bu sırada
Rowling'in aklında bir büyücülük okulunda okuyan bir çocuğun hikayesi vardı. Rowling
4 saat rötarlı bir Manchester-Londra tren yolculuğu sırasında bu hikaye üzerinde yoğunlaştı ve yolculuk sonunda
Harry Potter ve Felsefe Taşı kitabının temel hikayesi ve karakterleri aklının bir köşesinde duruyordu. Rowling
öğle aralarında hikayeyi kağıda dökmeye başladı.
Rowling daha sonra
Portekiz'e taşınarak burada İngilizce öğretmenliği yapmaya başladı. 16 Ekim 1992'de Portekizli televizyon gazetecisi
Jorge Arantes'le evlendi ve 27 Temmuz 1993'te ilk çocuğu Jessica Rowling Arantes'i dünyaya getirdi. Çift 1995 yılında ayrıldı.
Aralık 1994'te Rowling ve kızı
kız kardeşine daha yakın olmak için Edinburgh'a taşındı. Tek geçim kaynağı işsizlik maaşı olan Rowling
ilk kitabını burada şimdi bir Çin lokantası olan Nicolson's Café'de tamamladı. Rowling aynı zamanda Edinburgh Üniversitesi'nde bir yıllık bir yüksek lisans diploması için okudu ve 1996 yılında buradan mezun oldu.
Harry Potter'dan Sonraki HayatıRowling'in Harry Potter serisi tüm dünyada 400 milyon kopya satarak hem kitabı hem de yazarını büyük bir üne kavuşturdu. Eser
çocukların gözünden alabildiğine engin bir hayal dünyasına seslendiğinden son derece büyük bir ilgiyle okundu ve bir anda çok satan kitapların en başına yükseldi. doğal olarak yazar Rowling' de kitaptan edindiği 1 milyar doları aşan servetiyle bir kitap yazarak dolar milyarderliğine çıkan ilk kişi oldu ve Rowling aynı zamanda İngiltere'nin en zengin kadını ünvanını elde etti.
Rowling'in kitaplarından edindiği büyük başarısının yanında aile yaşantısı da her zaman istediği düzeyde. 26 Aralık 2001'de Rowling
Pertshire'daki evinde küçük bir törenle Neil Murray adında bir doktorla evlendi. Rowling
23 Mart 2003'te David Gordon Rowling Murray adını verdiği ikinci çocuğunu dünyaya getirdi.
Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı kitabını kocası Niel'la çocukları Jessica ve David'e ithaf etti. 23 Ocak 2005'te Rowling
Mackenzie Jean Rowling Murray adını verdiği üçüncü çocuğunu dünyaya getirerek üç çocuk sahibi olma hayalini gerçekleştirdi. Rowling
Harry Potter serisinin altıncı kitabı
Harry Potter ve Melez Prens adlı kitabı kızı Mackenzie'ye ithaf etti.
31 Temmuz 1966’da İngiltere’de doğan yazarın hayatını 180 derece değiştiren eserinde
büyücülük melekelerinin farkında olmayan
Hogwarts Büyücülük Okulu’ndan gelen davetiye üzerine sıkıcı hayatından uçaradım uzaklaşan bir çocuğun hikayesini anlatması tesadüf değil. Zira bu
çok içerden bildiği bir his
aşinası olduğu bir hayal…
Rowling de aynen böyle yaptı: Belli bir yaşa kadar hayli çilekeş geçen hayatına
jet uçaklarını kıskandıracak bir irtifa kazandırdı; genellikle pop yıldızlarına nasip olan türden bir şöhret
İngiliz Sunday Times’ın ünlü “rich list / zenginler listesi”nde Büyük Britanya Kraliçesi’ne fark atmasını sağlayan
olağanüstü bir servet kazandı. Üstelik
doğal yeteneğiyle
hayatta yapmaktan haz duyduğu yegane işi icra ederek: Yazarak…
Yazarın anne ve babası 18 yaşındalarken King’s Cross tren istasyonunda İskoçya’ya donanmaya gitmek üzerelerken tanışmışlar. Herhalde Jo romantizmini babasından almış olacak
çünkü çiftin tanışması havanın soğukluğu nedeniyle babasının annesine montunu paylaşmayı teklif etmesi üzerine gerçekleşmiş. Ertesi yılsa
ikisi de ordudan ayrılıp evlenerek Bristol’e taşınmışlar.
Annesi 20 yaşındayken
yani evlendikten bir yıl sonra Bristol’ün yakınlarındaki Chipping Sodbury’de tam adı Joanne Rowling olan yazarımızı doğurmuş. (Sanıldığı gibi onun tam ismi Joenne Kathleen Rowling değil. İlk kitabını yayımlamadan önce yayınevi Bloomsbury
hedef kitlesinin içinde yer alan bazı erkek çocuklarının kadın bir yazar tarafından kaleme alınmış bir kitabı okumakta çekingen davranacağını düşünerek
Rowling’den kitapta adı ve soyadı yerine isminin ilk iki harfinin ve soyadının yer almasını istemişler. İkinci bir adı olmayan Jo
büyükannesinin adı Kathleen’ı kendine ikinci ad seçmiş. Bu isim hiçbir zaman onun resmi adı olmadı.) Felsefe Taşı’nda bahsi geçen “değişik renklerde tostoparlak şapkalar giymiş kocaman
pembe bir deniz topunu gösteren sürüyle fotoğraf” aslında onun küçüklük resimleriymiş.
1 yıl 11 ay sonra kızkardeşi Di doğmuş. Aradan yıllar geçip de iki kardeş biraz büyüdüklerinde
Di kendisinden çok daha güzel olduğu için ailesi Joenne’in daha akıllı kardeş olacağını düşünmüş ve bu yüzden her iki kardeş de bir mücadeleye girmişler. Joenne plaj topuna daha az benzemek Di ise sadece güzel bir yüzden ibaret olmadığını (şu anda bir avukat) göstermek istiyormuş.
J.K. Rowling’in şişe dibi gözlüklü
içine kapanık
çilli mi çilli
her türlü sportif aktivitede başarısız ve silik bir tip olarak geçirdiği bu çocukluk günleri
kendisinden Di ile birlikte Wye Nehri kıyısındaki kırlıkta keşif gezintilerine çıkıp
bol bol hayal kurmakla geçmiş denilebilir.
Kaleme aldığı ilk hikaye
altı yaşındayken
Di için yazdığı “Tavşan” isimli öykü. İki kardeşin o sıralardaki en büyük arzusu canlı bir tavşan sahibi olmak olduğu için
kardeşinin bir tavşan deliğine düşmesine
oradaki tavşan ailesinin onu çileklerle ağırlamasına dair
umutlu ve esprili bir hikaye…
Rowling ailesinin
Winterbourne’a taşınması
sınıfındaki çocukları
kendince zeka kapasitesinin hak ettiği yere oturtan öğretmeni Bayan Morgan’dan nefret eden J.K. için bir kabus olmuş.
J.K.’in öğretmen kürsüsünün en sağına ve zekanın en gerisine düşen sıranın en dışarılıklı yerinde oturduğunu belirtmeye ayrıca gerek var mı? Okuldaki ikinci yılında sırası
en iyi arkadaşının yeriyle değiştirilen Rowling
nispeten akıllı bir noktaya terfi etmiş ama bu kez de arkadaşlarının öfke ve kıskançlığının hedefi olmuş.
Rowling
Potter’ı ta o günlerden tanıyor. Potter
semtindeki pek de kalabalık olmayan arkadaş grubundan
biri kız
biri erkek iki kardeşin soyadı. Ömrünün büyük bir bölümü
ismiyle ilgili yapılan acımasız şakaları kaldırmakla geçmiş olan Rowling
(Rowling
İngilizcede “yuvarlanan” anlamına gelen Rolling kelimesi ile kafiyeli olduğundan
epey tombul bir çocuk olarak
az acı çekmemiş yani!) bu iki kardeşin soyadına fena halde gıpta edermiş. Her ne kadar Potter isimli bu çocuğun annesi sonradan gazetecilere Rowling’in kendi oğlundan esinlendiğini söyleyip
küçükken ikisinin büyücü kıyafetleriyle dolaştığından söz etse de yazar bunu kesinlikle yalanlıyor.
İlkokuldan sonra Wyedean Okulu’na devam eden Rowling’in teneffüslerde
kendisi gibi popüler olmayan çocuklardan oluşan arkadaşlarına öyküler anlatması adetten bir durummuş. Tahmin edileceği üzere
kahraman rollerini kendisinin ve arkadaşlarının üstlendiği
gerçek hayatta yapmaya cesaret edemedikleri pek çok şeyi dilde becermelerine olanak tanıyan muzip öyküler…
Ayrıca burada Sırlar Odası’nı adadığı Sean Harris’le
gerçek Ford Anglia’nın sahibiyle tanışmış. Renkleri turkuaz ve beyaz olan bu araba o zamanlar onun için özgürlüğün simgesiymiş. Bir genç kız olarak
kırsal bölgede yaşarken babasından kendisini bir yere bırakmasını istemek utanç verici olduğundan Sean’in ehliyet alması onun için bir nimet olmuş. Ayrıca ciddi olarak yazar olmayı istediğini tartıştığı ilk kişinin o olduğunu ve diğerlerinin aksine Sean’in Jo’ya bunu başarabileceğini söylediğini de eklemeden geçemiyor.
Yaşı ilerledikçe hafiften sesi soluğu çıkmaya başlayan J.K. Rowling
bu dönemde gözlükleri atıp kontakt lensler kullanmaya başlamış ki
yazara göre bunun en işlevsel faydası
suratına yumruk yemeye dair geliştirmiş olduğu paranoyasının önünü alması olmuş.
Yeniyetmelik döneminde onu en çok etkileyen kötü şey annesine MS hastalığı teşhisi konulmuş olması. Yazara göre bir çok kişi annesinin yıkılmaz olduğunu düşünür
o da bunlardan biri olduğu için annesinin tedavisi olmayan bir hastalığın pençesine düşmesi onu çok sarsmış. Yazar bu acıyı kendisi de tattığı için bu günlerde MS hastalığıyla ilgili yürütülen kampanyaları destekliyor
hatta bu sebeple ona 6 Temmuz 2006’da Aberdeen üniversitesinden Doktora nişanı verildi.
Ergenlik çağında kendini eni konu yazmaya veren Rowling
bu dönemde yazdığı şeyleri kimselerle paylaşmamış. Anne-babasının tavsiye
hatta baskısıyla Exeter Üniversitesi’nin Fransızca bölümüne girmesini ise büyük bir hata addediyor: “Onlar
yabancı lisanın
iyi bir sekreterin kariyerinde elzem olduğu fikrinden yola çıkıyorlardı. Oysa bir türlü organize olmayı beceremeyen bendeniz
bu dünyada sekreterlik yapabilecek son kişiyim.”
1983’de bu üniversiteden mezun olan Rowling
uzun toplantılarda
yani not tutması gereken zamanlarda
elindeki kağıtlara kendi hikayelerini çiziktirmeye daldığı için
haliyle sekreterlik hayatı da epey kısa sürmüş. O dönemin yegane avantajının
kendisine hikayelerini kimseler bakmazken temize geçebilme imkanı tanıması olduğunu söylüyor bugün. En uzun süreli işi dünyanın dört bir tarafında insan haklarıyla ilgili çalışmalar yürüten bir organizasyon olmuş.
1990’da erkek arkadaşıyla beraber Manchester’a taşınmaya karar vermişler ve 1 hafta sonra tek başına trenle Londra’ya ev aramaktan dönmüş. İşte o tren yolculuğu
Harry Potter hikayesini zihninde ilk canlandırdığı zamanki yolculukmuş. Yanına kalem getirmeyi unuttuğu
ve bir başkasından ödünç isteyemeyecek kadar utangaç olduğu için dört saat boyunca aralıksız düşünüp pek çok özellik ve karakter belirlemiş. Fakat bir süre sonra kalemi olmadığı ve bir yere kaydedemediği için çok fazla düşünüp fikirlerini unutmamak için beyin fırtınasını yavaşlatmış.